UĞUR BÖCEĞİ Bir Eylül sabahı penceremde, Serin yaprakların dans ettiği, En küçük hayatların uyandığı, Bir sabah telaşı yaşanıyor. Pencere önünde saksı ve çiçek, Üzerinde küçük kırmızı bir böcek, Çıkarıyor beni zaman yolculuğuna. O an ne düşünürüm kim bilecek? Çocuksu çığlıkların akşam coşkusu, Çiçekler arasında özenle aranıp bulunan Uğur böcekleriyle artıyor tekrardan. Kulaklarımızdan silinmeyen bir ezginin, Taş duvarlar arasında belirsiz yankısı; "Uç uç böceğim, Annen sana terlik, pabuç alacak" Kahkahalar ve bağırışlarla akıyor hayat. Yine hayalleri yıkılmış aynı adamım, Dudaklarımdan dökülen yarım sözüm, Bir de yüzümde biraz tebessüm. Sonra yine çöküyor karanlık, Soğuk Ankara akşamında. Sonbahar rüzgarında sallanan yapraklar, Sanki tekrar ediyor aynı tekerlemeyi; "Uç uç böceğim, Annen sana terlik, pabuç alacak" Biraz kandırılmışlık hissi içimde, Hayaller ve beklentiler ayrı biçimde. Aldatılmış bir uğur böceği gibiyim, Beyhude kanat çırpıp geceye, Kaybolup düşüyor...
Kayıtlar
Eylül, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
KAN KAYBEDİYORDU RENKLER Kan kaybediyordu bütün renkler, Sızıp gidiyordu ışık her birinden. Yaşanmıyordu acısı ayrılıkların, Ne kadar hissedilse de derinden. Silinip gidiyordu tutkulu anılar, Geride sadece biraz hüzün, Fincanın dibinde telve gibi, Çöküyordu insanın yüreğine. Kaçıp kurtulmak istese kendinden, Fazla uzaklaşamıyordu kimse. Ya yakalıyordu hemen korkular, Ya sahiplik koşuyordu peşinden. Kan kaybediyordu renkler, Kendisi değildi artık hiçbiri, Kırmızı, kırmızı değildi, Ne de ırmak, aynı ırmak. Değişiyordu sular daima, Irmağı birbirine katarak. Mevsim kış, belki hazandı, Renklerden geriye kalan, Bütün renklerini kaybetmiş, Boşuna yaşayan bir insandı… Özkan Leblebici