UĞUR BÖCEĞİ

Bir Eylül sabahı penceremde,

Serin yaprakların dans ettiği,

En küçük hayatların uyandığı,

Bir sabah telaşı yaşanıyor.


Pencere önünde saksı ve çiçek,

Üzerinde küçük kırmızı bir böcek,

Çıkarıyor beni zaman yolculuğuna.

O an ne düşünürüm kim bilecek?


Çocuksu çığlıkların akşam coşkusu,

Çiçekler arasında özenle aranıp bulunan

Uğur böcekleriyle artıyor tekrardan.

Kulaklarımızdan silinmeyen bir ezginin,

Taş duvarlar arasında belirsiz yankısı;

"Uç uç böceğim,

Annen sana terlik, pabuç alacak"

Kahkahalar ve bağırışlarla akıyor hayat.


Yine hayalleri yıkılmış aynı adamım,

Dudaklarımdan dökülen yarım sözüm,

Bir de yüzümde biraz tebessüm.

Sonra yine çöküyor karanlık,

Soğuk Ankara akşamında.


Sonbahar rüzgarında sallanan yapraklar,

Sanki tekrar ediyor aynı tekerlemeyi;

"Uç uç böceğim,

Annen sana terlik, pabuç alacak"

Biraz kandırılmışlık hissi içimde,

Hayaller ve beklentiler ayrı biçimde.


Aldatılmış bir uğur böceği gibiyim,

Beyhude kanat çırpıp geceye,

Kaybolup düşüyorum bir bahçeye. 

Kulaklarımda uğultu sessiz karanlıkta;

"Uç uç Özkan,

Annen sana umut alacak,

Belki sevgi bile olacak."


Aradan çok zaman geçti,

O güzel bahar akşamından.

Ne bahçeler ne çiçek,

Ne de vaatlere inanan böcek.

Aylardan Eylül, mevsimlerden hazan.

Çok olmuş tükeneli umutlar,

Toprağa bulanmış sevgi kırıntıları,

Ve ay ışığını örten bulutlar.

Annem de gitmiş, yalnızım.

Elimde telleri kopmuş sazım,

Kırık dökük bir tekerleme dilimde,

"Uç uç böceğim,

Annen sana terlik, pabuç alacak"...

Özkan Leblebici


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar