Kayıtlar

Temmuz, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
 KRİSTAL GECELER Kırılgandır gecelerde duygular. Kırılır maslarda şişeler ve kadehler,  Kırılır en sağlam dediğin yürekler. Direnen dayanır bir sonrakine, Yorgunluk iner göz kapaklarına. Omuzların taşıyamaz yükünü, Adaletin kılıcından sana kalanın. Hüzünlü iç çekişle donar damlalar, Yuvasız bir yavru kedi, Ya da aç bir köpek için. Mendil satan çocuğun Morarmış çıplak ayakları, Hatırlatır sana insanlığını, Bir meze tabağında unutup, İçki sofrasında tükettiğin. Sevdaları düşünürsün sonra, Her biri başından geçmiş, Kırmış kalbinin bir parçasını Ve bir o kadar insan yapmış seni. Yüksekten kulak tırmalayan çığlık, Ve kuşların çaresizlik haykırışı, Her nefesin durdurulamaz bir isyan, Gecenin soğuğunda gözlerinde kan. Önce ihanet eder düşlerin, Ardından donmuş gülüşlerin. Şehrin ışıkları sızarken perdelerden Her şey kırılmaya yüz tutar, Kristal gecelerde...
DAĞ ÇİÇEĞİM Dağ Çiçeğim, yine sensiz, Ve uzaklardayım, çaresiz. Yükseklerde ulaşılmazım,  Derdime ortak ettiğim sazım, Sana sesleniyor; İmkansızım! Duydum ki, boyun eğmişsin, Dağı kaplayan kapkara buluta, Güzel yaprakların, solgun kalmış. Nefesimi gönderiyorum sana, Rüzgar olsun, okşasın usulca. Gözyaşlarımı yolluyorum sonra, Kendimce dost bulutlarla. Özgürce yağıp üstüne, süzülsün. Can suyu olsun yorgun bedenine. O narin dallarınla sallan sessizce, Sevdiğin müzikle dans eder gibi. Meydan oku kayalara, kuşlara, Kimse bilmeden, görmeden, Duymadan, sormadan aç yeniden. Mutlu bir çiçek ol dağ başında, Ama ne olur ölme! Bileyim ki, karlı tepelerde bir yerde, Açmışsın yapraklarını, dönüp güneşe, Öylesine yalnız, huzurlu, içinde neşe. Belki alamasam da kokunu, İçime çekip hayal edeyim, Her doğan günle bir daha. Salınan yapraklarınla dans edeyim, Düşlerimde, gülüşlerimde. Ve çocuksu bir sevinçle bakayım, Duvardaki resmine, gönlümce. Ama Dağ Çiçeğim ne olur ölme! Hayallerimi öldürme, ...
 TUT Kİ! Bir sabah açtığında gözlerini, Tut ki, doğmamış güneş pencerende, Ve tut ki, yalnızsın yine. Ne yanında bir sarışın, Ne de bir dost diğer odada. Bir gecelik gözyaşların kurumuş, Kararmışlar yastığında Ve güç bela kalkmışsın Ağrıyan kemiklerine inat. Yorganın, çarşafın buruşuk, Zoraki terk ettiğin umutlar gibi. Ve tut ki, çaresizlik var yüzünde, Şaşırmışsın ne yapacağını, Koşmuşsun sağa, sola. Dağlarda coşup çağlayan, Denizde sakinleşen nehirler gibi. Gülmüş, ağlamış, susmuşsun, Beethoven, Mendelson'la coşmuş, Yorgun ve yılgın yüreğin. Ve tükürmüşsün insanlığın yüzüne. Bir şarkı mırıldanmışsın özlemle, Umursamadan anlaşılmamış aşklarını. Yahut bir şiir yazmışsın, Yüreğinden köpürmüş, taşmış mısralar, Sıra sıra dizilmiş kağıda. Yine de anlamamışlar seni, Bir isyan bayrağı açıp, Lanet etmişsin her şeye. Alıp götürmüşler seni, Bilmediğin bir yere. Ve tut ki, idam sehpasındasın, Az sonra olacaklara değil, Temiz boğazını kirleten İpin yağına küfretmişsin. Derken açılmış altında ...
KAÇ BAHAR Kim bilir kaç bahar sürer, Kaç gönül yarası bilinmez. Seversin, göz yaşın dinmez. Ömrünün baharı gibi coşkulu, Her günün saf ve çocuksu, Yaşarsın aşklarını gönlünce. Sen farkında olmasan da, İhanet eder sana yaşın. Ne bekleyen sevgili, Ne de bir arkadaşın, Bilmez sessiz kavganı, Bedeninle zihnin arasında. Kaç bahar sürer, Daha kaç gönül yarası? Ufka dalıp gidersin, Aklın kalır geçmişte. Ama kalan yetmez yarına, Bakıp saçlarının karına, Düşünmesen olmaz. Neden gelmez sevgilin? Kırılıp kopar bir şeyler, Karışır zamanın ırmağına. Geriye ne kalır senden, Ne kadar? Kaç Nisan yağmuru, Kim bilir daha kaç bahar...
 YOLARIN UMUDU VAR Yolların umudu var inanmasan da, Sana koşan beni bekliyorlar adeta. Kasabaların oluklu sacdan çatıları Yeşil yapraklar arasında kiremitleri, Sonsuz bir ırmak gibi akan çizgilerde Yağmurun zerrelere bölünen damlaları, Işıkları titreyen kulübenin dumanı, Bir insan beni fark etsin der gibi, Yanan ışıl ışıl reklamlarıyla benzinlik, Mavi kırmızı yanıp sönen çakarıyla Arabasında geceyi bekleyen polisler, Bütün dünya bir oldu çalışıyor, Bir an önce sana kavuşayım diye. Boğazım kuru, bir şeyler düğümlenmiş Başımda dönen dumanı hayallerimin Yüreğimde hissettiğim narin ellerin. Ve bir fısıltı gibi kulağımda çınlayan, Benliğimi okşayan güzel sesin. Zaman hazırlıyor ölümsüz buluşmayı, Her an sabırsız bekliyorum kavuşmayı. Bütün ruhumla sana koşarken gecede, Yarım yamalak mırıldandığım şarkıda Aşkımı tekrar ediyorum dilimdeki hecede. Usulca kaybederken her şey anlamını, Uykusuzluğumda damıtıp hayalini, Her durakta içime çekiyorum seni. Bir nefes kadar değerli ve özelsin, Artı...
 BİR ŞEHİR HAYALİ Yaşanacak memlekette, Mutlaka  deniz olmalı, Ufukta demirlemiş gemiler, Ve dalgalı mavilikler Bulutlu mavilerle buluşmalı. Martılar bozmalı sessizliği, Rüzgarın bestesi ağaç dallarında, Her bir yaprağın çığlığını duyurmalı. Kayalarda resim çektirmeli, Sarılıp sevgililer. Bir yanda  dalga sesleri, Dudaklarda hayaller. İlişmeli gözlerin bir vapura, Şen şakrak sesler ve cümbüş. Gördüklerinden başka, Bir de yar olmalı aklında, Oraya kurulup keyfini çıkarmalı Manzaranın ve sevdanın, Böylesi güzel memlekette. Akşam vakti gelmeli şehrine, Sadece seni görmeye. Gelmese ne çıkar. Sen sevmelisin O'nu içten içe Utangaç, çekimser belki de. Ama kimseye söylememeli, Martılara bile. Hiç durmaz haykırırlar, Seviyor, seviyor Seviyor...
 BENİ ÇAĞIR Bir güzel hayal gibi gelip geçtin, Oysa kalacaktın, gitmeyi seçtin. Seninle oturduğum deniz kıyısında Tek başıma oturup denize baktım, Aşkımızı düşündüm martı kanadında. Sular sakin, kıyıda kedi sabırsız. Hayatı için bir ödül bekler gibi, Yalnız senfonimin tam ortasında, Sürtünüyor, gönülsüz ve hatırsız. Yaşamak tek kaygısı, hayatta kalmak, Belki benim gibi, kendisi gibi. Dizlerinde uyumak isterken ben, Sanırım kopup gittim her şeyden, Değil ayaklarımdaki kediden, Biraz suya düşen gölgemden, Ama kendime bile ağır oldum.  Gel uyandır beni bu kabustan, Sevda sözleri fısılda kulağıma, Neden diye sorma çağır. Kuşların çığlığı kulaklarımda, Onlara aşık olurum diye düşünme, Uyuyorum bir kere, uyandır, Baktın uyanmıyorum, Ne olur, sen yine de bağır...
Afganistan'da  T aliban'ın yaktığı enstrümanına ağlayan müzisyene; Geçmişine ve geleceğine bakıyordu Salyalı kahkahalar arasında gözyaşı Seller gibi değil, içine akıyordu. Alevler tüketirken umutlarını, İnsanlığına ya da coğrafyasına, Sessiz bir küfürle isyan edip, Belki de yarınlara ağlıyordu.. HAVAYA KARIŞACAĞIM Hayatlar tanıdım dokundular bana. Belki dokundum ben de onlara, Kum tepelerinde ayak izleri gibi. Sert bir rüzgar esti, ürpertti geçti, Silindi bütün izler kumdan, tepeden. Ne yüzler kaldı aklımda ne eller. Kendime geldiğimde havadaydım, Bütün kum taneleriyle beraber...
 HİÇBİR YER Hiçbir yere giderken çıktın karşıma, Hiçbir yere gidiyordun sen de. Beraber gidelim dedin önce, Yürüdük konuşmadan öylece. "Yaşamak lazım" dedin sonra "Neyi?" diye sordum. "Yaşadıklarımızı" dedin gülerek. Oysa yaşamak hissetmekti dünyayı, Damarlarındaki kanın akışını bilerek. Yolumuz uzundu ve bilmiyorduk, Nereye gittiğimizi ne sen ne ben. "Hiçbir şeyin olayım" dedim, Beni hiçbir şeyin olarak kabul ettin. Hayatımda ilk defa çok mutluydum. Senin hiçbir şeyin olmuştum. Adımlarımızda yoktu hafızası, Yürüdüğümüz yolun ve geçmişin. Belki de hatırlamak istemedik Acıları bırakıp her adımda geride. Gelecek hayalleri serap gibiydi  Kavuran güneş altında. Sen kapılıp giderken o hayallere Tutmak istedim yetişemedim Devam ettim yoluma senin gibi, Hiçbir yere doğru...
 SEVGİYİ TATTIK BİR KERE Hayallerimizde yaşadık sonsuzluğu, Ve hayallerimizi sevgimizde. Alıp zihnimizin masum derinliğinden Dolaştırdık o güzel duygularımızı, En nadide ağaçların ormanında. Kuşların yankılanan çığlıkları, Paylaştığımız şarkıydı kulaklarımızda. Karla kaplı yüksek tepelerden, Sarp kayaların aksettiği göllerden, Nereye aktığını bilmediğimiz Gürül gürül akan sulardan geçtik. Her geçtiğimiz yerde bırakıp izimizi, Herkese duyurduk sonsuz sevgimizi. Martı sesleriyle bir sabah uyanıp, Aynada görünce gülümseyen yüzümüzü, Anladık ki, gerçekmiş yaşananlar. İç çekip doldurduk ciğerlerimize Sevdanın en dürüst, en yalın halini, Sardı ruhumuzu usul usul, Bugünden yarına taşınanlar. Sonrasında karışsak bile Hayatın sevgisiz akışına, Tattık bir kere  Damarlarımızda sonsuz sevgiyi, Öylesine, ölesiye...
 SEVGİSİZLİKTEN MÜEBBET Uykulu gözlerim telaşla açıldı Zil sesiyle fırladım yataktan. Endişeyle açtım kapımı, Siren sesi geliyordu uzaktan. Karşımda üç polis bekliyordu. Bakıştık bir süre birbirimize, Onlar da öylece beklediler. Hakkında beddua var, Bizimle geleceksin dediler. Ama ben ödedim bedeli, Desem de aldılar beni. Hakime anlatamadım derdimi, İndi tahta tokmak irkildim Ve müebbet sevgisizliğe Bir anda mahkum edildim...
 NEYİM OLDUĞUNU SORDULAR Ruhumun vazgeçemediği yarım, Uzadıkça bitmeyen yollarım, Lavanta bahçesinde çiçeğim, Limonum, ayvam, narım, "Şimdi ne yapıyor" dediğim Lokmamı bölüşüp yediğim, Korkusuzca sarılıp çocuklaştığım, Telefonun ucunda ağlaştığım, Kuşların kanadında özgürlüğüm, Mesafeleri unutup aynı gökyüzüne, Birlikte sevgiyle baktığım, Ayrılıklarımda derin hüznüm, Kavuşmalarımda çocuksu coşkum, Derdinde derdim, Sevincinde sevincim, Hayatım, her şeyim dedim.  Özkan Leblebici
 YİNE VEDAYA DAİR GİTMEK MÜMKÜN Gidiyorum artık dostlar Umudum, sevincim, hüznümle Varlığım yokluk gibiydi, Yokluğum hiçlik gibi olacak. Her parçasını bıraktığım Ruhumun ve aşklarımın Son ışığı da solacak. Benim sonsuzluğum bitse de, Bilmediğim bir yerlerde Rengarenk çiçekler açacak Gidiyorum dostlar Dönüşüm olmayacak. İçimde bir burukluk yok Desem yalan! Kibirle bezenmiş arkadaşlar, Gözlerimde kurumuş yaşlar, Gidiyorum sessizce. Üzmeden, yormadan, kırmadan! Yapılacak ve yaşanacak Çok şey var biliyorum, Ama gidiyorum. Yaşanacak acılar, Ağır bastığından... HAK EDİLEN VEDA Olmasa da bir tren vedası, En azından bir el sallaması, Ya da öpücükler olmalıydı. Karanlıkta gölge gibi Süzülüp ıslak sokaklarda Sessizce uzaklaşmak, Neyin nesi, kimin hakkı? Yağmur bile unutmuşken Tereddüt eden adımlarımı...
  TOPRAK KOKUSUNDA Toprak kokardı ellerin, İnce fidan dalı sanki Öyle kırılgan ve narin. Yağmur sonrası ıslanmış Buğulu gözlerle çağırırdın, Uzakmış gibi gördüğün hayatı.   Yolunu gözlerdi kalpler. Kimi zaman sessiz bir çığlıkla. Anız ateşi kor olur yakardı Kavuşamayan yürekleri Yanık toprak kokusu yayılırdı Ve toprak kokardı ellerin. Hüzün bahçelerinde çiçeklerin, Yaprak yaprak dökülürdü önüne Sana uzanıp tutmak isterdim. Ciğerlerimde toprak kokusu, Ellerin ellerimde yumuk, Ellerin toprak kokardı. Toprak ellerin… GÜLÜMSE Duydum ki atıyormuşsun Aklına ve eline geleni Düşün ki, karşındayım Bana üzüntünü at Derdini, sıkıntını, korkunu. İçindeki endişeleri at. Sevincin, mutluluğun, Sevda pırıltısı gözlerinde Ve gülümsemen sende kalsın... Özkan Leblebici
 AŞKA BOYANAN SAHİL Yürüyordu boyacı ustası Başında boyacı şapkası Elinde rulosu ve fırçası Geziyordu sahil boyunca. Hava sıcak, mevsim yaz Kumda ayak izleri ile kumsal, Köpük köpük bembeyaz Boyuyordu habire dalgaları Bütün sahil beyaz olana, Dalgalar aşka boyanana, Ufuk sahili kıskanana dek. Renk değiştiriyordu deniz, Her kıyıyla buluştuğunda. Fırça durmadan inip kalkıyordu Usta işi çıkarıyordu boyacı Sonra dönüp gülümsedi Baktım ki, boyacı sensin Bütün ruhum aşka boyanmış Ve ben seninim... Özkan Leblebici
 GİDİŞLER ADANMIŞ MISRALAR Gideceğim bir gün bu şehirden, Yakası yırtık pardösümün cebinde Bir tomar yıpranmış, buruşuk kağıt. Adanmış şiirlerle dolu her biri.   Dilimde yarım kalan şarkılarla  Gölgemin olmadığı saatlerde, Terk edeceğim ıslak sokakları. Yüreğimde sızısı olacak elbet, Kandığım yalancı sevdaların. Anılar canlanacak gözyaşımda, Olacak umutlu bir beyaz bulut, Hiç uslanmayan çocuk başımda. Gün olur da gelirsem aklına, Dost bildiğim güzel insanların, Bulurlar mutlaka beni izinden Yüreğimden damlayan kanların... YÜREĞİN YOLCULUĞU Dü ş er acısı yüre ğ e öksüz mısraların Sahipsiz kalır yine sevda sözleri, Sisli bir cam gibi olmu ş gözleri, Silmeden yola çıkma vaktidir. Gün ı ş ımamı ş , bülbül öterken, Hava sakin, dinmi ş kavak yelleri, Gitme vaktidir titrerken elleri, Gırtla ğ ına çökmü ş bir dü ğ ümle Bırakıp ardında hayalleri. Gitme vaktidir artık beklemeden, Elinde eski, soluk bir valiz, Yıpranmı ş pabuçlar ayaklarda, Sonsuz bir ırm...
 İZMİR'E Yağmurlarla geldim denize Dizlerimde ağrısı yorgunluğun Uzaktan geçen teknelerin Suya akseden kırık ışığı Aydınlatıyor ruhumun derinlerini Bazen sevgilisine sarılan delikanlı Bazen ağır ağır yürüyen ihtiyar Çocuk da oluyorum bebek de Kedi de oluyorum, köpek de, Martı oluyorum vapur etrafında Işık oluyorum Karşıyaka'da Dalga oluyorum mutedil Kafiyesiz şiir oluyorum Unutulmaya yüztutan mısralarda Kadehte rakı, tabakta balık Sonra bir ses; hey babalık Usulca çekilip kenara Kaldırım oluyorum Tam İzmir olacakken Yüzümde gülücükler, uyanıyorum... Özkan Leblebici

Hayat, başlangıçlar ve bitişlerden ibarettir.

 Sevgili dostlar, herkes zaman zaman duygularını farklı şekilde ifade etme ihtiyacı hisseder. Hangi sanat dalı olursa olsun, ortaya çıkan eser bir şeyler anlatıyordur. Hem de birileri anlasın diye değil, sanatçı anlatmak istediği için. Ben şiiri de böyle görürüm. Elbette kendime "şair" deme güvenini kendimde görmüyorum. Ancak yazdıklarımı tozlu sayfalardan çıkarıp herkesin okuması için bu Blog'u kurdum. Bu Blog'da sadece yazmış olduğum şiirleri paylaşacağım. Sadece anlatmak istediklerimi haykırmak için yapacağım bunu. Bugüne kadar mavi kaplı bir defterde ve bir kaç kağıt parçasının üzerinde olan şiirlerimi, birer birer burada paylaşacağım. Blog'umun adını, yayınlamayı düşündüğüm kitap için kararlaştırdığım isimden yola çıkarak "Adanmış Mısralar" koydum. Sonuçta kitap çıkmayacağına göre Adanmış Mısralar öksüz kalmamalı diye düşündüm.  Hayat başlangıç ve bitişlerden ibaret bir süreç. Her şey başlıyor ve bitiyor. Belki de buna gereksiz anlam yükleme çabası,...