YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜYOR İNSAN Yavaş yavaş ölüyor insan Kanı çekilir gibi donuyor, Zamanla bitkin düşüyor. Yoruluyor başkası olmaktan, Yavaş yavaş ölüyor insan. Yaşananların tadı damakta, Ama türlü acılar da var hayatta. İlk aşkı dururken hafızada, Yaşanıyor yenilerin acıları, Yavaş yavaş ölüyor sonra. An geliyor, ağırlaşan acılar, Bilindik bir tat bırakıyor dilde. Gönüllü bir kayıtsızlık oluyor, Yapacak şey olmasa da elde. Yavaş yavaş ölüyor insan. Kimi zaman yanlış yerde, Belki yanlış zamanda oluyor. Kimse denk gelmiyor anlayana, Anlaşılmak da anlaşılmıyor, Yavaş yavaş ölüyor insan. İçini burkan vicdansızlıklar, Umursanmaz oluyor bir anda. Haksızlıklara takılmıyor artık, Gençliğinde kavga ettiği kadar. Yavaş yavaş ölüyor insan. Her şeye ama her şeye alışıyor, Sanki bu hayat makinesinin, Dişlisi gibi kusursuz çalışıyor. Alıştığı ne varsa hayatta, Yavaş yavaş öldürüyor onu. Ve yavaş yavaş ölüyor insan... Özkan Leblebici
Kayıtlar
Ağustos, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
İFTİRA Kopar bir fırtına, dağılır o an sis, Maskeler belirir tenha sokaklarda Ve siyah eldivenli eller örter onları. Sokak lambalarının yetersiz ışığıdır, Siluetleri ihbar eden, nemli duvarlara. Duvarlar kahrolur yıkıcı üzüntüsünden, Görüp anlatamamanın, duyup ağlayamamanın. Sessiz bir haberleşme başlar karanlıkta. Kaldırım taşları görür de olanları, Anlatamaz sökülmek korkusuyla. Binaların saçakları ağlar yağan yağmurla, Yağmur damlaları hınçla döver asfaltı, Bir ihanet türküsü mırıldanır yollar. Havaya iftira kokusu yayılır topraktan. Ve vitrinler; Yanıp sönen neonlu reklamlarıyla vitrinler, Kahkahalarla güler gibidirler... Özkan Leblebici
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
AYRILIĞA DAİR Yorgun dizeler şahididir yaşananların, Ruhumuzda kokusu Akdeniz çiçeklerinin, Ayrılır gerçeklikten, yitik bir anı olur. Yoktur artık hatırası geriye kalanların, Sessizce yok oluşudur bu, kendisi olanların. Çekilir suları üzgün, sakin göllerin, Suya gelen kuş, düşer balçık çamura, Yıkılır sana çıkan yollar, köprüler. Havada nefes kesen tozu var çöllerin, Usulca unutulur hareketleri o ellerin. Savrulur bitmez denen tutkulu duygular, Uçuşur gider yapraklar gibi boşlukta, Rüzgar taşır onları uzak diyarlara. Büyür yalnız gecelerde kaygılar, Bölünür bin parçaya derin uykular. Belki başından bellidir sonu güzün, Sevgiye değil geçmişedir özlemler, Bizken ben oluruz, benken hiç. Hissedilir şarkılarda hep aynı hüzün, Sonunda kaybolur gülümseyen yüzün... Özkan Leblebici
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
TİYATRO I Hep sordum kendime dostum, Neydi bizim oynadığımız? Gözyaşlarımızla sahnelenen, Toplumsal bir trajedi miydi? Replikleri unutulmuş hafızalarda, Oyuncuların senaryoyu bilmediği, Seyircilerin hiç bir şeye gülmediği. Yoksa evrensel bir komedi mi? Ayyuka çıkan kahkahalar arasında, Her sahnesi kabusa dönen tiratlar. Suflörsüz, rejisörsüz, senaryosuz. Sakın hayatımız olmasın? TİYATRO II Gerçek yoktu oyunumuzda, Gerçeğe yakın ve uzaklardı, Kulaklarımızda alkış sesleri. Hıçkırıklarımız, perdenin kıvrımında, Kayboluveren hayallerdi. Sessizlik ebedi bir senaryoydu, Ve kan; Bir fondu olup bitenlere. Yoktu suflörümüz, rejisörümüz, Seyircilerimiz vardı kahkahalarıyla. Yanaklardan süzülen kızıl damlalar, Süzülüp karıştı bir şarap kadehine. Bir galaydı bu, ilk ve son, Trajedik, dramatik, komik. Ve provasız, öncesiz. Dönüşü yok, seyirciler sabırsız. Evet dostum, hayatımızdı, Ağlayarak ve gülerek oynadığımız...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
SEVGİYE KIYAR İNSAN Zamanın büyüsüne kapılıp insan, Kâr sayar kazancı, kendini kayırdıkça Biraz daha insan oluruz belki, Doğruyu eğriden ayırdıkça. Kazandım dediklerin, Ölümsüzlüğe inandırır seni. Ölümden biraz daha korkar, Sevgiden biraz daha kaçarız. İşte bundandır, kendimize değil, Hep sevgiye kıyarız. Ah sevgili, biçare ömrümüzü, Çiçekten uzun mu sandın? Gözlerini kapatsan anlayacaktın, Açıp gözlerini, dünyaya kandın... Özkan Leblebici
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
SEVDİKLERİME ! Sadece sizi sevmedim, Aşkı sevdim hayata dair. Kedileri sevdim kapımda, Aç ve masum gözlü kedileri. Park köşesinde kıvrılıp yatan, Üşüyen köpekleri sevdim. Afrika'da aç bebekler ölürken, Birlik olan insanlığın vicdanını, Yavrusuyla avcılardan kaçarken, Vurulmuş bir ayının kanını, Onun yuvası olan ormanı, Çok sevdim. Çaresizliğe içerleyip küfretmeyi, Ağzımı doldura doldura söylenmeyi, Kimi zaman da ekmek atmayı, Kanatlarında özgürlük olan kuşlara, Ölesiye sevdim. Karlı gecelerde düşünüp canları, Mendille gözlerimi silmeyi, Ve yalnızlığın değerini bilmeyi, Hıçkırıklarımı içime gömmeyi sevdim. Bir masum çocuğun gözyaşını sevdim, Babasına sarılmış ve korku içinde, Ortadoğu, petrol savaşlarında. Ve o ölen babanın yüreğini sevdim, Çocuğuna siper olup d...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
İNSANIMIZ Konuşma lan! Demeyi öğrenecek önce. Yanına gelirsem demeyi, Köprüyü geçerken ayıya dayı, Sonra iyice sökecek konuşmayı. Misketleri için arkadaş dövmeyi, Sekiz yaşında sunturlu sövmeyi, Ve öğrenecek menfaati için; Patronunu övmeyi. Hep döven olmak var mı? Öğrenecek dayak yemeyi, Ağır görünmek için susmayı, Bir de içip içip kusmayı. İsyanı öğrenmese iyi olacak, Ne kap kalacak evde ne kacak. Kimbilir belki kendini yakacak, Seyrederken vitrinlerde, Baldır bacak. Derken araba kullanacak, Trafik kullanmayacak lakin, Olması mümkün değil sakin. Küfredecek, korna çalacak, Baktı olmuyor; Adamı ön camdan alacak. Kalır mı demeyin, her yaptığı yanına Kâr kalacak. Sonund...